İnsan beyninin nasıl çalıştığı, bilim dünyasının halen tam olarak çözemediği en karmaşık konular arasında yer alıyor. Onlarca yıl süren araştırmalara rağmen, hafızanın nasıl oluştuğu ve anıların beyinde tam olarak nasıl depolandığı gibi temel sorulara verilen yanıtlar net değil. Ancak bu alanda yürütülen yeni bir çalışma, uzun süredir kabul gören bazı varsayımları sorgulamaya açıyor.
Nature dergisinde yayımlanan araştırma, hafızaların beyinde sabit noktalarda tutulmadığını, aksine zaman içinde farklı hücre grupları arasında dolaşabildiğini öne sürüyor. Özellikle uzamsal hafıza, yani belirli bir mekana dair anılar üzerine yoğunlaşan çalışmada, bu tür anıların tek bir hücre grubunda sabit şekilde saklanmadığı gözlemlendi. Bu bulgu, hafıza oluşumu ve hatırlama süreçlerine dair genel kabul görmüş fikirleri yeniden değerlendirmeyi gerektirebilir.
Araştırmada deney hayvanı olarak fareler kullanıldı. Fakat klasik labirent testleri yerine, daha kontrollü ve değişkenleri azaltılmış bir deney ortamı tercih edildi. Fareler, sabit hızda ilerleyen bir koşu bandında yürütüldü ve çevreleri ekranlarla çevrilerek görsel ipuçları sınırlandırıldı. Aynı zamanda her denemede burunlarına aynı koku verildi. Bu sayede dış faktörlerin minimuma indirildiği, oldukça istikrarlı bir test ortamı oluşturuldu.
Hafıza ile ilişkili beyin hücrelerinin etkinliğini takip edebilmek için, nöronlar aktif hale geldiğinde parlayan özel bir kimyasal kullanıldı. Bu sayede, fare bir deney sırasında belirli bir anıyı hatırladığında beyninde hangi hücrelerin devreye girdiği doğrudan gözlemlenebildi. Ancak sonuçlar, araştırmacıların başlangıçta beklediğinden oldukça farklıydı.
Her denemenin aynı koşullar altında yapıldığı düşünülse de, beyinde her seferinde aynı hücrelerin aktifleşmediği görüldü. Deneyler ilerledikçe, hafızanın beyinde hep aynı yerde kalmadığı, zamanla farklı hücre gruplarının bu işlevi devraldığı ortaya çıktı. Araştırma ekibinin kıdemli isimlerinden Daniel Dombeck, bu kadar kontrollü bir deneyde hücre aktivitesinin daha sabit olmasını beklediğini ancak tam tersine rastladıklarını ifade etti.
Daha gidilecek çok yol var
Elbette, bu bulguların doğrudan insanlar için de geçerli olduğunu söylemek şimdilik mümkün değil. Ancak çalışmanın sunduğu veriler, hafıza sisteminin düşündüğümüzden çok daha dinamik bir yapıya sahip olabileceğini akla getiriyor. Önceki araştırmalarda da öğrenme ve hatırlama süreçlerinin tek bir yol üzerinden işlemediği, aksine oldukça karmaşık sinirsel etkileşimlere bağlı olduğu gösterilmişti.
İnsanlar üzerinde benzer bir çalışma yürütmek, farelerdeki kadar değişkenleri kontrol altına almak açısından kolay olmayabilir. Ancak sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik gibi gelişmiş teknolojiler, bu tür deneylerin insanlar üzerinde de daha tutarlı ve tekrar edilebilir şekilde yapılmasına imkan sağlayabilir.